Hac, sözlükte yönelmek, ziyaret etmek anlamına gelir. Dini bir terim olarak hac; yılın belli günlerinde (Kameri aylardan Zilhicce ayında) kurallarına uygun şekilde ihram denilen örtüye bürünerek Arafat’da ayakta durmak ve Kâbe’yi tavaf etmektir. Bu kutsal yerleri belirli zamanlarda ziyaret eden kimseye hacı denir.
Hac, hac ayları denilen zaman dilimi içinde yapılan bir ibadettir. Hac ayları Hicrî takvime göre Şevval ve Zilkade ayları ile Zilhicce ayının ilk on günüdür. Hac, bu aylar içinde umresiz de yapılabilir, umre ile birlikte de yapılabilir. Haccın umresiz ya da umre ile birlikte yapılmasına haccın eda şekilleri denir.
Haccın zamanı, hac ayları diye isimlendirilen; Şevval, Zilkâde ve Zilhicce aylarıdır.” İfadesi, “Hac belli aylardır”(Bakara, 2/197) mealindeki ayetin bir açıklaması mahiyetindedir.
Hac görevi, ihrama girmekle başlar. Bunun başlangıcı ise Şevval ayıdır. Bir kimse Şevvalde ihrama girip Zilhiccenin 10. (veya 13.) gününün akşamına kadar, haccın menasikini tamamlayabildiği için, bu aylara hac ayları denilmiştir.
Yani bu aylara Hac ayları denilmesinin sebebi, haccın ilk şartı/ rüknü olan ihramın ancak bu aylarda giyilmesinin öngörülmüş olmasıdır. Bu aylardan önce ihrama girmek, Hanefi ve Hanbelilere göre mekruhtur. Bu konuda Buharî’nin İbn Abbas’tan rivayet ettiği şu hadis-i şerif alimlerin bu görüşlerinde etkili olmuştur. “Hac ayları dışında ihrama girmemek sünnettendir.” (bk. Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 3/64-65).
Şafiilere göre ise, hac ayları dışında alınan söz konusu ihram hac için değil, umre için geçerli olur. Çünkü, “Hac belli aylardır”(Bakara, 2/197) ayeti, hac için belirlenmiş aylar dışında ihrama girilemeyeceğini ifade etmektedir.(bk. a.g.y; Muğni muhtac,1/471, Muhazzeb,1/200).
Umre, belirli bir vakte bağlı olmaksızın, usulüne göre ihrama girdikten sonra tavaf ederek Kâbe’yi ziyaret etmek ve diğer bazı dini görevleri yerine getirmek suretiyle yapılan ibadettir.
Her müminin amacı Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaktır. Onun rızasını kazanmanın yollarından biri de, peygamberleri aracılığı ile bildirdiği emirleri yerine getirmek, yasaklarından da kaçınmaktır. Allah’ın emirleri insanı iyiye, güzele, doğruya yöneltmek, yasakları ise kötülüklerden uzaklaştırmaktır. Böylece insanı güzel ahlâk sahibi kılarak mutlu olmasını sağlamaktır.
Aynı zamanda Allah’ın buyruklarını yerine getirmekle onun sevgisini kazandığımız gibi, verdiği nimetlerden dolayı da şükretmiş oluruz. Çünkü Allah sevgiye, saygıya ve ibadet edilmeye lâyık tek varlıktır.
İslâm’ın beş temel şartından biri olan hac, hem mal hem de bedenle yapılan bir ibadettir. Maddi durumu iyi olanların ömürlerinde bir defa hac ibadetini yapmaları farzdır. Yüce Allah Kur’an’da: “Yoluna gücü yetenlerin Allah’ın evi (Kâbe)ni hac ve ziyaret etmeleri, insanlar üzerinde Allah’ın bir Hakkı’dır.” (Ali İmran, 3/97) buyurmuştur. Peygamberimiz (asv) da haccı Müslümanlığın beş esasından biri olarak saymış, yapılışını bizzat uygulayarak Müslümanlara öğretmiştir.
Gücü yeten, yani zengin ve sağlıklı olan Müslüman’ın hayatında bir kez haccetmesi farzdır. Bir kimseye haccın farz olabilmesi için şu şartların bulunması gerekir:
Erkek olsun, kadın olsun şartlarını taşıyan her Müslümana, ömründe bir defa haccetmek farzdır. Üzerine hac farz olan kimse, bu ibadeti geciktirmeden bir an önce yerine getirmelidir. Üzerine farz olduğu halde bir takım gerekçelerle bu önemli ibadeti yerine getirmeyip ileri yaşlara ertelemek dinen uygun değildir. Bu şekilde haccını erteleyip daha sonra bizzat hac yapamayacak duruma düşen kimse, yerine bedel (vekil) göndermek zorunda kalır.
Bir kimsenin hac ibadetiyle yükümlü sayılması için; Müslüman, akıllı, erginlik çağına ulaşmış, hür, hac için yeterli malî imkâna sahip ve bu ibadeti yerine getirecek vakte erişmiş olması şarttır. Bu şartlardan birini taşımayan kimseye hac farz olmaz.
Kendisine hac farz olan kimsenin, haccını bizzat eda etmekle yükümlü olması için, sağlıklı olması, tutukluluk veya yurtdışına çıkma yasağı gibi bir engelinin bulunmaması ve yolun güvenli olması şarttır. Hac yolculuğuna katlanamayacak, ya da fiilen haccedemeyecek derecede hasta olanlar ile yaşlılar, hac kendilerine farz olsa bile, eda ile yükümlü değildirler. Bu durumda olanlar şartları oluştuğu takdirde bizzat haccederler.
Kişi kendisine farz olan hac ibadetini yerine getirmekle yükümlüdür; fakirlere sadaka vermekle bu sorumluluktan kurtulmaz. Bu itibarla, hac yerine sadaka veren kişi, hac ibadetini yerine getirmiş olmaz.
Bir Müslüman`ın hac ibadetiyle yükümlü olması için, sağlık ve servet yönünden haccetme imkanına sahip, hür, akıllı ve buluğ çağına erişmiş olması gerekir. Bu itibarla, servet yönünden haccetme imkanına sahip olmayan kişilerin borçlanarak hacca gitmeleri gerekmez; ancak, borçlanarak hacca gitmeleri halinde, hac ibadeti geçerli olur ve kendilerinden hac görevi de düşer.
Diğer taraftan, haccın farz olması için gerekli şartları taşıdığı halde, hac mevsiminde hazır parası bulunmayan ve borç aldığı takdirde bunu daha sonra ödeme gücüne sahip olan kişilerin, bu görevi bir an önce ifa etmeleri için, borç alarak hacca gitmeleri uygun olur.
Hac veya umre yapmaya niyet eden kişinin, diğer zamanlarda helal olan bazı fiil ve davranışları, hac veya umrenin rükünleri tamamlanıncaya kadar kendine haram kılmasıdır. İhramın, niyet ve telbiye olmak üzere iki rüknü vardır.
Niyet, hac veya umre yapmaya karar vermektir. Niyetin dil ile yapılması müstehaptır.
Telbiye ise, “Lebbeyk, Allahümme lebbeyk, lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk lâ şerîke lek, (Allâh’ım, davetine isteyerek uydum, emrine amadeyim. Senin eşin ve ortağın yoktur. Sana yöneldim, hamd senin, nimet senin, mülk de senindir. Eşin ve ortağın yoktur.)” demektir.
Niyet ve telbiye ile birlikte ihramın yasakları başlar. İhramlıya, vücudundaki saç ve kılları kesmesi, yolması veya tıraş etmesi; tırnak kesmesi; dikişli elbise giymesi (erkekler için); güzel koku sürünmesi; süslenmek için yağ, boya vb. makyaj malzemesi kullanması; başını (erkekler için) ve yüzünü örtmesi, eldiven, çorap ve topukları örten ayakkabı giymesi; cinsi münasebette bulunması; avlanması; harem bölgesindeki bitkileri kesmesi yasaktır.
Hac ve umre sırasında Harem’de kesilen kurbanlık hayvanlara ve Kâbe’ye ve Harem bölgesine hediye olmak üzere kesilen kurbana hedy denir.
Hedy kurbanları, vacip ve nafile olmak üzere ikiye ayrılır. Kıran veya Temettu’ haccı yapanların hedy kesmeleri ile ceza kurbanları, ihsar kurbanı ve harem bölgesinde kesilmesi adanan kurbanlar vaciptir. Hac veya umre yapılırken, bir yükümlülük bulunmadığı halde kesilen kurbanlar ise nafiledir.
Hedy kurbanları, ister vacip, isterse nafile olsun, Harem bölgesi içinde kesilir. Harem bölgesinde kesilmez ise, vacip olan hedy kurbanlarının Harem bölgesinde yeniden kesilmesi gerekir. Ancak nafile olarak kesilenlerin yeniden kesilmesi gerekmez.
Hacda bulunan kişilerin, hac kurbanı (hedy) dışında, bayram münasebetiyle nafile olarak kurban kesmek istemeleri halinde, bunu vekalet yoluyla kendi ülkelerinde kestirmeleri daha uygun olur.
Bir şahsın hacc ibâdeti ile mükellef olabilmesi için Müslüman, aklı başında, ergenlik çağına girmiş, hür ve muktedir olması gerekir. Muktedir olmak, maddi imkânlara ve güvenliğe sahip olmak demektir. Bunun için kişinin gerek kendisine ve gerekse geçindirmek zorunda olduğu şahıslara, hacca gidip dönünceye kadar yetecek maddî güce sahip bulunması, yolculuğu engelleyecek bir hastalık, yahut sakatlığının bulunmaması, yolun açık ve günvenli bulunması (yolda hayatî bir tehlikenin mevcut olmaması) gerekir.
Kadınların ayrıca yanlarında mahrem (nikâh düşmeyecek kadar yakın) bir akrabaları, yahut kocalarının bulunması şarttır. Böyle bir kimsesi bulunmayan, diğer şartları da taşıyan kadın farz olan haccı yapmak isterse, güvenilir kadınların bulunduğu bir gurup içinde haccını yapabilir; bunun için sahte nikâhlara gerek yoktur.
Haccın şartları taşımayan kişilere hacc farz değildir. Şartları taşır iken bu ibâdeti yapmamış olanlar, sonradan şartları kaybederler ise sorumlulukları devam eder. Meselâ zengin bir şahıs, hacc mevsimleri gelip geçtikten sonra devamlı bir hastalığa maruz kalırsa yerine birini göndermesi gerekir. Bu sebeple Müslüman, imkân elverdiği anda ve ilk fırsatta bu ibâdeti yerine getirmelidir.
Haccın maddi ve manevi birçok faydaları vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
– Hacca giden Müslüman, Allah’ın kendisine verdiği vücut sağlığı ve mal zenginliği gibi dünya nimetlerinin şükrünü yerine getirmiş olur.
– Değişik ülkelerden gelen Müslümanlar görüşüp tanışır ve bilgi alış-verişinde bulunur; aynı zamanda ticarî ilişkilerde bulunurlar.
– Hac, insanın kul hakkı dışında diğer günahlardan affedilmesine sebeptir. Bunun için günahlarının affedilmesi için dua ederler. Bir daha kötü bir iş yapmamak, dürüst ve ahlâklı olmak üzere Allah’a söz verirler.
– Hac, çeşitli Müslüman ülke insanları arasında kardeşlik kurulmasına yardımcı olur. İslâm dininin birlik ve beraberlik dini olduğu, hacda daha kolay anlaşılır.
– Hac mevsiminde Kâbe mahşer yerini andırır. Hac ibadetini yerine getiren Müslüman dünya menfaatleri için yapılan kötü işlerin ne kadar boş ve anlamsız olduğunu kavrar.
– Biliyoruz ki seyahat insan sağlığı için çok faydalıdır. Hatta ruhî sıkıntılardan kurtulması için insanlara seyahat tavsiye edilir. Allah da Kur’an’da gezip dolaşmayı tavsiye etmiştir. İşte hacca gidenler bu seyahati tabiî olarak yapmış olurlar.
– Bütün hacı adaylarının renk, ırk ve meslek ayırımı gözetmeden bembeyaz ve aynı tip ihram içinde bulunmaları, eşitlik fikrinin yerleşmesine yardımcı olur.
– Aynı zamanda hac ibadeti dünya Müslümanları arasında tanışma, yakınlaşma, birlik ve beraberlik, yardımlaşma ve kardeşlik duygularının gelişmesine yol açtığı için evrensel boyutları olan bir ibadettir.
– Kısaca, hacca gidenlerin inançları tazelenir. İnsanlığa hizmet aşkları artar. Yardım duyguları gelişir. Bütün insanların eşit ve kardeş olduğunu kavrar. Böylelikle dostluk, sevgi ve barış sağlanmış olur.
Hacca giden Müslüman, Allah’ın kendisine verdiği vücut sağlığı ve mal zenginliği gibi nimetlerin şükrünü yerine getirmiş olur. Dünyanın dört bucağından hacca gelen Müslümanlar, sayısız manevi kazançlarla dönerler. Diğer ülkelerde bulunan Müslümanların ihtiyaçlarının neler olduğunu öğrenir ve onlarla ticari, sosyal ve kültürel bağlar kurarlar. Bu açıdan hac, uluslararası bir kongre niteliği taşır.
Müslümanlar birbirlerinin ihtiyaç ve sıkıntılarını öğrenip yardımlaşma yoluna giderler. Dünyanın her tarafından gelen diğer Müslümanlarla tanışırlar. Ayrı dil ve renkteki insanlar İslam’ın birlik ve kardeşlik ilkesini yaşayarak gerçekleştirmeye çalışırlar. İnsanları birbirinden ayıran ırk, dil ve renk farklarını bir tarafa bırakarak, eşitlik duygusunu tadarlar. Aynı duygu ve heyecan içinde birlik ve beraberliklerini güçlendirirler. Böylece imanları tazelenir ve güçlenir.
Peygamberimiz (asv); “Makbul bir haccın mükâfatı ancak Cennet’tir.” buyurmuştur. Bu ibadeti yaparken her seviyede insanın aynı kıyafete bürünmesi, öldükten sonra Allah’ın huzuruna çıkış gününü hatırlatır. İhrama girerek dünya elbiselerinden soyunan insan, günahlarından da sıyrılacak, bir daha günaha girmemek için gayret edecek, Allah’a dua ederek O’ndan af dileyecek ve olgun bir Müslüman olmak için çalışacaktır.
Hac, insandaki şükür duygusunu artırır. Tevhid inancını ve dini duygularını çoğaltır. Hac, insanın manevi bir muhasebesini yapmasını sağlar. Bilgi ve görgüsünü artırır. Hac, insanları harcamaya kıyamadığı mallarını bu yolda harcaması nedeniyle cimrilikten kurtardığı gibi, cömertliğe de alıştırır. Alçak gönüllü olmasını sağlar. Çekingenliğini giderir. Toplum içinde birlikte yaşama duygusunu kuvvetlendirir. Hac ibadetini yapıp ülkesine döndükten sonra da, nefsine, ailesine ve içinde yaşadığı topluma karşı yapmakla zorunlu olduğu bir takım sorumluluklar yüklenmesini sağlar. Kişiye düzenli ve disiplinli yaşama bilinci kazandırır. Davranış ve hareketleriyle başkalarını üzmemeye çalışır. Kul hakkına saygı duyar. Hac’dan önceki yaşantısında var olan aşırılıkları atmasını sağlar.
Hac uyumlu bir yaşam biçimi kazandırır. İnsanı daha sabırlı yapar. Yaratıklara daha şefkatle yaklaşmasını sağlar. Böylece insan, toplumun sosyal dayanışmasına katkı sağlayacak önemli özellikler kazanır.
Hac, mü’minlerin samimi bir şekilde Allah’a yönelerek tevbelerinin kabul edilmesine ve günahlarının bağışlanmasına neden olur. Kutsal yerleri görmek, insana manevi bir heyecan vererek dini duyguları kuvvetlendirir. Yüce Allah’a ibadet etmenin sevincini yaşatır. Her çeşit kötü alışkanlıkların bırakılmasıyla ruhsal temizliğe yardım eder. Döndükten sonra da topluma en güzel örnek bir insan durumuna getirir. Kişinin kötülüklerden uzaklaşarak ahlaken olgunlaşmasını, iyiye ve güzelliğe ulaşmasını sağlar ve toplumun huzura kavuşmasına yardımcı olur.
Dünya ve ahiret hayatı açısından önemli bir dönüm noktası olan hac, samimi ve ihlâslı bir şekilde yerine getirildiği zaman, Müslümanı büyük-küçük bütün günahlarından arındırır; onun Allah katındaki derecesini yükseltir, cenneti kazanmasına vesile olur ve kişiyi ahlâken olgunlaştırır.
Gücü yetenlerin farz olarak ömürlerinde bir defa yapacakları bu ibadetin fazileti gerçekten büyüktür. Hacda yapılan dualar ve tövbeler kabul görür. Böylece bu ibadeti îfa edenler, işlemiş oldukları hata ve günahlarından arınarak hayata yeni bir canlılık ve şuurla dönerler.
Hac ibadeti boyunca devamlı maddi ve manevi kirlerden temizlik yapılır. Bedenî kirlerden tam bir temizlik yapıldığı gibi, günah kirlerinden de bütünüyle bir temizliğe girişilir. Haccın kalpteki pasları gidereceğini, küçük-büyük bütün günahların affına vesile olacağını Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayete göre Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz: “Kim Allah için hacceder de bu esnada kötü söz, iş ve davranışlardan ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, annesinin onu doğurduğu günkü gibi temiz ve günahlarından arınmış olarak hacdan döner.” (Buhari, Hac: 4; Müslim, Hac: 79; Tirmizi, Hac: 2) buyurarak haber vermektedir. Bu ifade, haccın her bakımdan büyük bir arınma oluşuyla ilgilidir. Bu hadis-i şerif, haccın ne derece faziletli bir ibadet olduğunu anlatmaya yeter.
Hac, kendisinden önceki küçük-büyük bütün günahları yok eder. Amr b. Âs (r.a.), Hz.Peygamber (s.a.v.) Efendimize biat ederken; ALLAH tarafından bağışlanmayı şart koşmak isteyince, Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz:
“Bilmez misin ki! Müslüman olmak, önceki küçük-büyük bütün günahları yok eder. Hicret de kendinden önceki küçük-büyük bütün günahları yok eder. Hac da kendinden önceki küçük-büyük bütün günahları yok eder.” (Müslim; İman: 121) buyurdu.
Tabiî ki hac Allah için yapılmalıdır. Yani hacda herhangi bir dünyevi çıkar, şöhret, riya v.s. bulunmamalıdır. Pek çok insan şan ve şöhret için hac yapmaktadır. Onlar çektikleri bu kadar sıkıntı ve yaptıkları masrafları sevap yönünden boşuna zayi etmektedirler. Gerçi farz olan hac bu şekilde de edâ edilmiş olur. Ancak sadece Allahuteâlâ’yı razı etmek niyetiyle yapılırsa, farz edâ edilmekle beraber pek çok sevap kazanılmış olur. Bu kadar büyük sevabı, birkaç insan arasında büyük görünmek niyetiyle zayi etmek, ne büyük bir zarar ve hüsrandır.
Hacceden kimselerin Allah katındaki değeri çok yüksektir. Bu sebeple Yüce Allah onların içtenlikle yapacakları duaları geri çevirmez. Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayete göre Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz:
“Hac ve umre için Beytullâh’a gidenler, Müslümanların Allah’a gönderilmiş temsilcileri, Allah’ın misafirleridirler. Dua ederlerse, ALLAH dualarını kabul eder, afv ü mağfiret dilerlerse, onları bağışlar, affeder.” (İbn Mace; Menasik: 5; Nesai; Hac: 4) buyurmuşlardır.
İhram: Haccın farzlarından biridir. “İhram” vücudun belden itibaren alt kısmına sarılan ve sırta alınan bir havludan ibarettir. Bu erkekler içindir. Kadınlar ihrama girmez, uzunca bir entari giyerler.
Vakfe: Vakfe “durmak” demektir. Dîni bir terim olarak Arefe günü (Kurban Bayramı’ndan bir gün önce) Arafat’ta bulunmaktır. Orada ibadet ve dua edilir.
Tavaf: Kurban Bayramı’nın ilk üç gününde Kâbe’yi tavaf etmek farzdır. Kâbe’nin etrafında dualar okunarak yedi kez dönmeye tavaf denir. Bir kez dönüşe şavt denir.
Sa’y: Kâbe’nin yakınında bulunan Safa ile Merve tepeleri arasında gidip gelmektir. Bu gidiş ve gelişler, Safa’dan Merve’ye dört, Merve’den Safa’ya üç olmak üzere yedi defadır.
Hac ve Umre ile İlgili Mekânlar
Kâbe: Mescidi Haram’ın tam ortasında, köşeleri dört ana yöne denk gelecek şekilde yapılmış dikdörtgen biçiminde bir binadır. Kâbe’nin içinde tavanı tutan üç ağaç sütun ve tavana çıkmak için bir de merdiven vardır. İç duvarı mermerle kaplıdır. Kâbe’nin üstü ve dış duvarları her yıl hac mevsiminde değiştirilen üzeri ayetlerle işlenmiş siyah bir örtü ile kapatılmaktadır. Kâbe’nin köşesinde tavafın başlama noktasını belirten siyah bir taş “Hacer-ül Esved” bulunmaktadır. Kâbe’nin yapılması ile buraya “Mescidü’l Haram” yani güvenlikle ibadet edilecek yer denilmiştir.
Hz. İbrahim (as) Allah’tan aldığı emirle Kâbe’yi yapmıştır. Oğlu Hz. İsmail (as) da kendisine yardımcı olmuştur. Hz. İbrahim (as) Kâbe’nin yapımını tamamladıktan sonra Allah kendisine “Şimdi insanları buraya çağır” diye emretmiş ve o da bu emri yerine getirmiştir. Hac sırasında Müslümanlar Hz. İbrahim (as)’in davranışlarını hatırlayarak onu yeniden yaşarlar. Mekke ve orada bulunan Kâbe, Hz. İbrahim (as)’den sonra yüzyıllar boyu kutsallığını korumuştur. İslâm’ın gelmesiyle Allah Peygamberimize (asv) şöyle buyurmuştur: “İnsanları hacca çağır; yürüyerek veya binekler üstünde uzak yollardan sana gelsinler.”(Hac, 22/27) İşte, Allah’ın bu emri gereğince Müslümanlar farz olan hac ibadetini yaparlar.
Mescidi Haram: Kâbe’yi çevreleyen, namaz kılmak, tavaf ve dua etmek için kullanılan geniş bir alandan ibarettir. Buraya “Haremi Şerif” de denir. Zemini renkli mermerle kaplı olan bu alanın dört tarafı duvarlarla çevrilmiş olup, pek çok kapısı ve yedi tane minaresi vardır.
Mekke: Hz. İbrahim (as)’den bu tarafa Kâbe kutsal bir yer olarak kabul edilmiştir. Zaman içinde oraya yerleşen insanlar, Mekke şehrini kurmuşlardır. Mekke Kur’an’da şehirlerin anası olarak anılmaktadır. Kur’an, Allah’a ibadet amacıyla yapılan ilk mescidin Mekke’de inşa edildiğini belirtmektedir. Bu konu ile ilgili ayet şöyledir: “İnsanlar için kurulan ilk ev (ibadet yeri) Mekke’de âlemlere hidayet kaynağı olan Kâbe’dir.” (Ali İmran, 3/96)
Safa ve Merve: Kâbe’nin doğusunda yaklaşık 350 metre aralıklı iki tepedir. Güneydeki, Safa, kuzeydeki ise Merve’dir. Bu iki tepe arasında sa’y yapılır.
Arafat Dağı: Mekke’nin doğusunda, Mekke’ye yaklaşık 25 km. uzaklıkta bulunan, hacıların Kurban Bayramı’nın arife günü toplandıkları yerdir. Haccın farzlarından biri olan “Arafat Vakfesi” burada yapılır.(Bakara, 2/198) Peygamberimiz (asv) “Hac Arafat’tır” buyurarak, Arafat Vakfesi’nin önemini belirtmiştir.
Arafat, Sevgili Peygamberimiz (asv)’in, Yüce Allah’ın ümmetinin bağışlanmasını istediği ve onların bağışlanacağına dair ilâhi müjdeyi aldığı yerdir. Aynı zamanda Peygamber Efendimiz (asv) da 632 yılında arkadaşları (ashabı) ile birlikte yaptığı “Veda Haccı” nda yüzbini aşkın Müslüman’a yaptığı konuşmayı, yani “Veda Hutbesi”ni burada yapmıştır.
Müzdelife: Arafat dağı ile Mina arasında kalan bir bölgenin adıdır. Hac esnasında Arafat’tan dönüşte Müzdelife’de vakfe yapılır.
Mina: Mekke’nin doğusundaki dağların eteğinde Arafat’a giden yol üzerinde bulunan Müzdelife ile Mekke arasında kalan bir bölgenin adıdır. Hac ibadeti esnasında kurban kesmek ve şeytan taşlama (büyük, orta ve küçük cemreler) burada yapılır.
1. İfrad Hac: Bu haccı yapana müfrid hacı denir. İhrama girerken, yalnız hac yapmaya niyet eden kimsedir. Mekke’de oturanlar, yalnız müfrid hacı olur.
2. Kıran Hac: Bu haccı yapana kârin hacı denir. Hac ile umreye niyet eden kimsedir. Önce umre için tavaf ve sa’y edip, sonra ihramını çıkarmadan ve tıraş olmadan, hac günlerinde hac için, tekrar tavaf ve sa’y yapar.
3. Temettü Hac: Bu haccı yapana mütemetti hacı denir. Hac aylarında, yani Şevval, Zilkade ile, Zilhiccenin ilk on gününde, umre yapmak için ihrama girip ve umre için tavaf ve sa’y yapıp ve tıraş olup ihramdan çıkar. Memleketine gitmeyerek, o sene, terviye gününde veya daha önce, hac için ihrama girerek, müfrid hacı gibi hac yapandır. Yalnız tavaf-ı ziyaretten sonra da sa’y yapar.
Kârin ve mütemetti hacıların şükür kurbanı kesmesi vaciptir. Temettü veya Kıran haccı yapanlardan, kurbanlık hayvan bulunmaması veya alınamaması sebebiyle, kurban kesme imkanı olmayanlar, üç gün Hac esnasında, yedi gün Hac’dan sonra olmak üzere on gün oruç tutarlar. İlk üç günün, ihrama girdikten sonra hac ayları içinde ve kurban bayramının ilk gününden önce Mekke’de tutulmuş olması zorunludur. Kurban kesme imkanı elde edilebileceği ümidiyle bu üç günlük orucun son vaktine kadar geciktirilmesi yani Arefe günü tamamlanmak üzere 7, 8 ve 9 Zilhicce günlerinde tutulması efdaldir.
Temettü Haccında bu oruç henüz Hac için ihrama girmeden Umre ihramından sonra da tutulabilir.
Selam ve dua ile…
Kaynak: Sorularla İslamiyet
1993’te ilk Hac organizasyonu ile başlayan daha sonraki yıllarda edinilen tecrübeyle kurumsal bir şirket olarak kurulup faaliyet gösteren, TÜRSAB onaylı A grubu seyahat belgesine sahip acentamız; Hac-Umre organizasyonu, Kudüs turları, yurtdışı ve yurtiçi kültür turları düzenlemektedir. Şirketimiz Hac & Umre Seyahat Acenteleri Derneği (HÜRSAD) üyesidir.
Merkez olarak Bursa’da faaliyet gösteren firmamız deneyimli kadrosu, samimi ve kaliteli hizmet anlayışıyla, hem yurtdışında hemde yurtiçinde siz değerli misafirlerimize hizmet vermekteyiz.